İHA - DTP Diyarbakır Milletvekili Kışanak, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun'da değişiklik yapılmasına dair hazırladıkları kanun teklifini TBMM Başkanlığı'na sunduklarını açıkladı. Düşünce ve ifade özgürlüğü, haber alma hakkı ve basın özgürlüğünün, çağdaş demokrasilerde en temel hak ve özgürlükler arasında olduğunu vurgulayan Kışanak, bu özgürlüklerin birbirleriyle yakından ilişkili olduğunu söyledi.
AB üyelik sürecinde reform adı altında Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu'nda yapılan değişikliklerin, ifade ve basın özgürlüğü konusunda var olan durumun da gerisine düşülmesine neden olduğunu ve sansüre varan uygulamalara hukuksal zemin sunulduğunu öne süren Kışanak, hazırladıkları yasa teklifi ile en genel hatları ile soruna kaynaklık eden birkaç yasa hükmünde değişiklik yaparak, gazetecilerin cezaevlerinde çürümesini, basın organlarının oto sansüre zorlanmasını ve sansür niteliğinde kapatma cezalarıyla karşı karşıya kalmalarını önlemek istediklerini söyledi. İlkesel olarak suçların basın yoluyla işlenmesi halinde cezanın arttırılmasını öngören tüm yasa hükümlerinin kaldırılmasını esas aldıklarını belirten Kışanak, kitle iletişim araçlarının gücü ve etkisi düşünüldüğünde, ceza artırımına gidilmesi doğru bir yaklaşım olarak görülse de bu hükümlerin basın özgürlüğünü tehdit ettiğini ifade etti.
TCK'da ve Terörle Mücadele Yasası'nda yer alan 'örgüt propagandası, örgütün amacının propagandası, örgüt adına suç işlemek, yardım etmek' gibi tanımlamaların, uygulamaya bakıldığında basın yayın kuruluşlarını, yazarları, aydınları hedef aldığını dile getiren Kışanak, bu yasa hükümlerinde, propagandanın örgütten ayrı bir suç olarak tanımlandığını belirtti. Bu hükümlerin örgüt üyesi olmayan, örgüt hiyerarşisi içerisinde yer almayan kişilerin, örgüt propagandası yaptıkları varsayımı üzerine kurulduğunu
ifade eden Gülten Kışanak, örgüt propagandası yaptığına kanat getirilen kişinin, örgüt propagandası yapmakla suçlanan bir yazarın, örgüt üyesinden daha fazla ceza aldığını dile getirdi. Kışanak, böyle bir hukuk mantığı olamayacağını söyledi. Basın yayın organlarının sahiplerinin ve yayın sorumlularının, iştirak etmedikleri suçlardan dolayı cezalandırılmalarını öngören yasa hükümlerinin kaldırılması gerektiğini belirten Kışanak, bu mantığın otoriter rejimlerde görülen, basını doğrudan baskı altına almak için
yayın sahiplerini ceza ile tehdit etme, oto-sansüre zorlama yöntemi olduğunu ifade etti.
Teklifte kapatma cezasının tedbir amaçlı uygulanmasına yol açan yasa hükmünün kaldırılmasının da öngörüldüğünü kaydeden Kışanak, kapatma cezasının bir yayın organına verilebilecek en ağır ceza olduğunu vurguladı.
Mahkeme süreci yaşanmadan, savcının emriyle, tedbir amaçlı kapatma cezası verilmesinin yargısız infazdır olduğunu öne süren Kışanak, ifade özgürlüğü, basın-yayın özgürlüğü, suçun şahsiliği ilkesi ve sansürün kabul edilemez olduğunun Anayasada da teminat altına alındığına işaret etti.
Basın toplantısının sonunda gazetecilerin sorularını cevaplandıran Kışanak, "Ahmet Türk'ün Başbakan'dan randevu talebi vardı. Sizde bu talep geri çekilmeli mi?' sorusu üzerine bir parti mensubu olarak bu konuda kişisel görüşünü açıklamasının bir anlamı olmadığını, partinin yetkili organlarının buna karar vereceğini söyledi. Kışanak şunları kaydetti: "Bu ülkenin Başbakanı, sivil siyasetin, demokrasinin önünü açmak istiyorsa Parlamento'da temsil edilen tüm partilerin en az AK Parti kadar meşru olduğunu, bu Parlamento'ya gelmiş tüm milletvekillerinin en az AK Parti milletvekilleri kadar meşru olduğunu, bu partilerin Genel Başkanlarının da en az AK Parti Genel Başkanı kadar meşru olduğunu kabul eden bir hat üzerinden siyaset yapmalıdır. Randevu istedi-istemediğinin ötesinde bu bakış açısıyla hareket edilirse sorunların aşılabileceğini düşünüyorum."